Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir

Benim en büyük hazinem

GÜNDEM 28.09.2020 - 00:37, Güncelleme: 26.11.2022 - 01:09 1595+ kez okundu.
 

Benim en büyük hazinem

Bugün ne yaptım biliyor musunuz?

Bugün ne yaptım biliyor musunuz? Kendimi dinledim! Yüreğimi, onun sesine kulak verdim. Sohbet ettik uzunca, bana çok güzel şeyler anlattı! Bir nevi dertleştik diyebiliriz. Onun da varmış anlatacakları! Ben ona, o bana anlattı derken, zaman nasıl geçti anlamadım. Huzur buldum. Huzur buldu. Sonrasında rahatladım ve uykuya daldım. En güzel rüyalar beni kollarına aldı! Elim yüreğimin üstünde. Yüreğim nerede mi? Sol yanımda, evet sol tarafta, göğsümün hemen alt tarafında.  Bak şimdi dokunuyorum ve hissediyorum. "Çok güzel, ne mutlu bana ki, kalbimi aldım avucuma ve işte hissediyorum!" dedim kendi kendime. "Neden bu kadar hızlı atıyor?" diye de paniğe kapıldım! Yoksa bir sorun mu var? Düşünmeden edemedim, en panik halimle. "Dakikada kaç olması lazımdı?" "Nabızdan mı bakıyorduk?" Evet, nabızdan bakmam lazım. Normal yaşam süren insanlarda 60 ile 80 di diye hatırlıyorum nabız atım hızı. Dur bekle sayalım.1-2-3…….50….60-61-62………..80 evet gayet normal. Endişelenecek bir şey yok. Rahatladım. “Normalim yani” diyor ve oturuyorum tekrar yerime. En büyük hazinemi bırakıyorum avuçlarımdan. Neden en büyük hazinem diye düşünmüyorda değilim doğrusu. Şimdi durup dururken neden böyle söyledim ki? “Ah kalbim ağlıyor, aman Allah’ım yüreğim yandı” deriz ya, aslında hepsi mecazi anlamda, günlük sürekli kullandığımız terimler ama anlamları çok etkili! Üzülünce en çok ağrıyan yer yüreğimiz. Değil midir? Elle tutulmayan, gözle görülmeyen sancısı en kötü anımızda hiç dinmeyen yüreğimiz. İşte tam da orası; sağ elini sol göğsüne götür bak. Şimdi hissediyorsun! Eskiden yüreğim çok ağlardı benim, çok canım yanardı!... ama bunu kimseye söyleyemezdim. Hep kapattırdım üstünü hatta hmemek için dokunmamayı seçerdim yüreğime. Çünkü, her dokunuşta tekrar tekrar ve daha çok ağrırdı. Belki alsaydım elime, okşasaydım ya da konuşsaydım onunla... Bu kadar çok acımazdı ama yapmadım, yapamadım. Korktum belki de! Bana soru sorar diye çekindim. "Beni sev" der diye korktum. “Hep al avuçlarının arasına, beni dinle. Bak seni tüm düşüncelerinden uzaklaştıracağım, aklında hiçbir şey kalmayacak” der, diye korktum belki de. Oysa çok da zor değildi; sevmek, dinlemek yüreğimi… Kendimi, kendi iç sesimi ve Konuşmak onunla... Bir anne gibi ya da bir baba misali! Sıralamak üzüntüleri ve üstüne tek tek çizgiler çekmek. Azalırdı eminim ama ben istemedim. Şimdi düşünüyorum da en iyi arkadaşım diyorum ona; yüreğime, en sevdiğime. Beni hayata bağlayan, beni seven, değer veren yüreğime. Sesleniyorum ona; arada sohbet bile ediyoruz. İnanın çok iyi geliyor. O da rahatlıyor, ben de... Huzur buluyorum. Seviyorum kendimi! Seviyorum kalp atışlarımı, yüreğimi en derininden seviyorum. Hatta bir kitapta geçen bir cümle geliyor aklıma;  Kitabın adı Simyacı, yazarı Paulo Coelho.  Yazarımızın  kaleminden dökülen satırlarda şöyle diyordu; “Yüreğimizi neden dinlemeliyiz?” Sorduğu soruya da şöyle cevap verdi; “çünkü yüreğin neredeyse hazinen de oradadır”. Kesinlikle çok doğru! Benim en büyük hazinem; yüreğim..  En umutsuz anımda bile artık onu dinliyorum. O götürüyor beni ruhumun derinliklerine ve bana yardımcı oluyor, en güzelinden. Şimdi hep beraber elimizi yüreğimizin üstüne koyalım ve hissedelim, bakalım bize neler anlatacak.
Bugün ne yaptım biliyor musunuz?

Bugün ne yaptım biliyor musunuz?

Kendimi dinledim! Yüreğimi, onun sesine kulak verdim. Sohbet ettik uzunca, bana çok güzel şeyler anlattı!

Bir nevi dertleştik diyebiliriz. Onun da varmış anlatacakları! Ben ona, o bana anlattı derken, zaman nasıl geçti anlamadım. Huzur buldum. Huzur buldu.

Sonrasında rahatladım ve uykuya daldım. En güzel rüyalar beni kollarına aldı! Elim yüreğimin üstünde.

Yüreğim nerede mi?

Sol yanımda, evet sol tarafta, göğsümün hemen alt tarafında.  Bak şimdi dokunuyorum ve hissediyorum.

"Çok güzel, ne mutlu bana ki, kalbimi aldım avucuma ve işte hissediyorum!" dedim kendi kendime.

"Neden bu kadar hızlı atıyor?" diye de paniğe kapıldım!

Yoksa bir sorun mu var? Düşünmeden edemedim, en panik halimle.

"Dakikada kaç olması lazımdı?"

"Nabızdan mı bakıyorduk?"

Evet, nabızdan bakmam lazım. Normal yaşam süren insanlarda 60 ile 80 di diye hatırlıyorum nabız atım hızı.

Dur bekle sayalım.1-2-3…….50….60-61-62………..80 evet gayet normal.

Endişelenecek bir şey yok.

Rahatladım. “Normalim yani” diyor ve oturuyorum tekrar yerime.

En büyük hazinemi bırakıyorum avuçlarımdan. Neden en büyük hazinem diye düşünmüyorda değilim doğrusu. Şimdi durup dururken neden böyle söyledim ki?

“Ah kalbim ağlıyor, aman Allah’ım yüreğim yandı” deriz ya, aslında hepsi mecazi anlamda, günlük sürekli kullandığımız terimler ama anlamları çok etkili!

Üzülünce en çok ağrıyan yer yüreğimiz. Değil midir?

Elle tutulmayan, gözle görülmeyen sancısı en kötü anımızda hiç dinmeyen yüreğimiz.

İşte tam da orası; sağ elini sol göğsüne götür bak. Şimdi hissediyorsun!

Eskiden yüreğim çok ağlardı benim, çok canım yanardı!... ama bunu kimseye söyleyemezdim.

Hep kapattırdım üstünü hatta hmemek için dokunmamayı seçerdim yüreğime. Çünkü, her dokunuşta tekrar tekrar ve daha çok ağrırdı.

Belki alsaydım elime, okşasaydım ya da konuşsaydım onunla... Bu kadar çok acımazdı ama yapmadım, yapamadım. Korktum belki de! Bana soru sorar diye çekindim. "Beni sev" der diye korktum.

“Hep al avuçlarının arasına, beni dinle. Bak seni tüm düşüncelerinden uzaklaştıracağım, aklında hiçbir şey kalmayacak” der, diye korktum belki de. Oysa çok da zor değildi; sevmek, dinlemek yüreğimi…

Kendimi, kendi iç sesimi ve

Konuşmak onunla... Bir anne gibi ya da bir baba misali!

Sıralamak üzüntüleri ve üstüne tek tek çizgiler çekmek.

Azalırdı eminim ama ben istemedim.

Şimdi düşünüyorum da en iyi arkadaşım diyorum ona; yüreğime, en sevdiğime. Beni hayata bağlayan, beni seven, değer veren yüreğime.

Sesleniyorum ona; arada sohbet bile ediyoruz. İnanın çok iyi geliyor. O da rahatlıyor, ben de... Huzur buluyorum.

Seviyorum kendimi! Seviyorum kalp atışlarımı, yüreğimi en derininden seviyorum.

Hatta bir kitapta geçen bir cümle geliyor aklıma;  Kitabın adı Simyacı, yazarı Paulo Coelho.  Yazarımızın  kaleminden dökülen satırlarda şöyle diyordu; “Yüreğimizi neden dinlemeliyiz?” Sorduğu soruya da şöyle cevap verdi; “çünkü yüreğin neredeyse hazinen de oradadır”.

Kesinlikle çok doğru!

Benim en büyük hazinem; yüreğim..  En umutsuz anımda bile artık onu dinliyorum.

O götürüyor beni ruhumun derinliklerine ve bana yardımcı oluyor, en güzelinden.

Şimdi hep beraber elimizi yüreğimizin üstüne koyalım ve hissedelim, bakalım bize neler anlatacak.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve korfezmanset.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.