Yemyeşil ağaçlar kor ateş olup kızıla bürünüyor ve sonrasında kömürleşiyor.
Caanımm hayvan dostlarımız ciyak ciyak acılar içinde kıvranarak, yanarak ölüyor.
Özgürlüğün sembolü olarak kanat çırpan envai çeşit kuş feryat figan öterek can veriyor...
Misss kokularıyla insana ve doğaya huzur veren bitkiler, çiçekler narin bedenlerini alevlere teslim ediyor.
İnsanoğluna kimi zaman mesire alanı olarak ve tartışmasız, oksijen deposu olarak hizmet eden orman ana ise son nefesini veriyor!
Toprak kaymalarının önüne set olan koca koca ağaçlar bir bir devriliyor...
Evet onların bağırtılarını duymuyor, feryatlarını, avazlarını hayvan dostlarımdaki gibi kulaklarımla işitmiyor olsam da yüreğimde hissediyorum, ölürken canlarının yandıklarını, hıçkıra hıçkıra ağladıklarını.
İçim burkula burkula, kalbim kanaya kanaya bir yok oluşa daha tanık oluyorum.
Onlar ağlıyor ben ağlıyorum ...
Hatta onlar ağladıkça ben daha çok ağlıyorum, beyaz camdan onları izledikçe.
Her yaz aynı şey! Her yaz dönemi aynı harap manzara.
Yanmadık, yakılmadık bir yeşil alan, orman kalmadı bu cennet vatanda! Bir kaç tane elde avuçta varsa da onlar da seneye yaza Hakk' ın rahmetine kavuşturulur nasıl olsa!
Vicdansızlar...
Acımasızlar...
Ruhsuzlar...
Vermeye kudretimizin olmadığı canları haince ve haksızca almaya kalkan hadsizler.
Artık biz insanoğlu için söyleyecek hiçbir sözüm yok! Aslında denecek çok söz var ama, her yaz tanık olduğum bu acı tabloların karşısında yapabileceğim en doğru şey, onlar adına Allah' tan akıl, izan, vicdan ve merhamet istemek olacaktır sanırım.
Ülkemizde çıkan orman yangınlarında bile isteye dahli olan her kim ya da kimler varsa, dilerim Allah da onları o hayvancıkların, bitkilerin, ağaçların yandığı gibi yaksın. Can verirken sesleri kulaklarımdan gitmeyen hayvan dostlarımızın acısının aynısını dilerim sizler de yaşayın.
İnsanlık, insan olmayı gerektirir!
Başka sözüm yok.
Esen kalın.