Sizler için başlığı tam da bu olan, hatta içeriği başlığından daha kıymetli olan bir köşe yazısı yazmak niyetindeydim bu hafta.
Hem de ne içerik!
Zehir zemberek ama yüzde yüz doğru tespitleriyle birlikte neden halk olarak isyan noktasına geldiğimize dair bir yazı olacaktı. Şayet, son anda yazmaktan vazgeçmeseydim!
...Ama haftaya söz...Bu köşede, bu satırlarda boylu boyunca uzanmış bir yazı metni bulacaksınız; bir Tıbbi Mikrobiyoloji Doktorunun merceğine takılarak, Korona virüs ve toplum olarak pandeminin bizi neden bu hale getirdiğine dair... Üstelik bu doktor ABD' de yaşıyor olmasına rağmen, bizlerden biri olan ve aynı zamanda NOBEL TIP ÖDÜLÜ adayı bir doktor.
Gururumu daha da okşayan şey, bu kadar mühim bir ödüle aday gösterilen doktorun kadın olması! Bunu ayrımcılık yapmak için söylemiş değilim. Sadece, bir kadın olarak bizden de güçlü, öncü ve başarılı kadınların çıkabileceği örneğinin bana verdiği mutlulukla söylüyorum.
Merakınızı daha da arttırayım; doktorumuz zehir gibi bir kadın! Bilgi, donanım ve zeka olarak beni kendine hayran bıraktı. Üstelik, taa Houston' larda yaşıyor olmasına rağmen, kullandığı mükemmel Türkçesi örnek olacak türden!
Gelelim, onunla ve demeçleriyle ilgili yazıyı neden pas geçtiğime...
Etrafıma şöyle bir baktım. Kendi çapımda haftanın bitimine doğru sosyal bir bilanço çıkardım! Kimlerin halet-i ruhiyesi ne alemde, çoğunluk haftayı hangi psikolojik etkilerle geçirmiş , nasıl bir hafta yaşamışız diye.
Çıkardığım bilançoya göre ise elimde kalan, bir yığın umutsuzca söylenmiş sözler, çaresizlik hisleri içinde olan bir toplum, yıkık dökük ve geleceğe güvensiz bakan ruhlar, yaşama karşı isteksizlik, ekonomik yüklerin verdiği bıkkınlık ve pandemi yılgınlığı....
Hal böyle olunca ben de yazımın rotasını değiştiriverdim ister istemez. Çünkü Tıbbi Mikrobiyoloji Doktorunun verdiği demeçte tam da bunlardan ve pandemiden bahsediliyordu, hem de uzun uzadıya...
Bu sebepten zaten daralmış olan ruhlarınıza bir de ben ekleme yapmak istemedim açıkçası.
Kıssadan hisse diyerek bu haftaki köşe yazımı Nazım Hikmet ile kapatmak istiyorum. Olur ya, belki minik bir kulple de olsa "umut" ekmiş olurum yüreklere, üstadın aracılığıyla;
"İnanın güzel günler göreceğiz çocuklar,
Güneşli günler göreceğiz...
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,
Işıklı maviliklere süreceğiz..."
Nazım Hikmet Ran
Esen kalın.