Üzülerek söylüyorum ki maalesef ülkemizde bazı acılar kronik hâle geldi. Tıpkı bir türlü bitmek bilmeyen, sonu gelmeyen şehit haberlerinde olduğu gibi...
Bu acı çocukluk yıllarında çalınmış bir kere kulağıma! Üzerinden yıllar da geçse kulağımda kalmakta ısrar eden bu haberin sesiyle yaşadım ergenliğimi ve genç kızlık dönemlerimi...Mamafih, yaş ömrün yarısına merdiven dayamışken bile bu ses kalmaya devam etti.
Düşünün ki ben neredeyse bir ömrü yarılıyor olmama rağmen, bu acı haberlerin tırmaladığı kulaklarımdaki o seste gram değişiklik yok!
Tabii zaman bu kadar uzayınca, işitme organımda kalıplaşmış o ses yüreğime kadar inerek, orada çöreklendi.
Gitmiyor bir türlü... Bitmiyor...
Yıllar, ardınca bir bir devriliyor da bu sesin soluğu kesilmiyor...
Eh bu durumda benim gibi eli az buçuk kalem tutan biri de oturup duygularını kağıda yazıyor.
Buyurunuz, şehitlerimize hitaben yazdığım o dizeler;
Siyah giydim bugün,
Siyah döpiyesimi.
Sabah uyandım,
Baktım;
Gün ağarmış ama havada ağır bir kömür kokusu!
Bunca acıya rağmen, "yaşanması gereken bir gün var" dedim kendime.
Kalktım...Gardırobu açtım.
Bahar renkleri giysilerime baktım önce.
Ve sonra; mevsime yakışmadığı için kenara itilen siyahlarıma!
Elim, yüreğim, fikrim, gözlerim...
Hepsi birden siyahlara uzandı.
Sonra tuttum, bir de beyaz fular taktım.
Siyah giymek yaşanmış acıları geri getirmezdi, biliyordum.
Fakat beyaz "UMUT" olabilirdi kalanlar için!
Artık hazırdım günü yaşamaya...
Ne kadar yaşanırsa işte!
Aynanın karşısında son hazırlığımı yaparken dedim ki içimden;
"Tanrım, ne çok acı yaşadık geçmişimizde".
Şehitlerimize Allah' tan rahmet, yakınlarına ve tüm ulusumuza başsağlığı diliyorum.
Selin IŞIL