Yaz telaşını atamadık bir türlü üzerimizden! Yaz geldi geçiyor derken, yaz mevsiminin sıcak konusunda en cömert ayı olan ağustosu da ekstra bir telaşe içinde geçiriyoruz!
Her birimiz sanki bir daha asla yaz yaşayamayacakmışız gibi! Sanki yaz ayları karaborsaya düşecekmiş de ucundan tutabilen şanslıymış gibi!
Her şeyi yapmak ve bir anda yapmak istiyoruz. Normal şartlarda sere serpe üç aya yaydığımız yaz tatili planlarımızı ve gündelik yaz yaşamlarımızı bir çırpıda yaşamak istiyoruz!
Gezmelerimizi tozlarımızı, pikniklerimizi, gün batımı sefahatlerimizi, akşam yürüyüşlerimizi, yakınındaysak denizle olan münasebetimizi vs vs . Kısacası, her şeyi yaşamak, yapmak ve bir an önce oldurmak istediğimiz ilginç bir yaz yaşıyoruz.
Esnek çalışma saatleri olan neyse de mesai saatleri dahilinde çalışanlarımızın bile bu duygularla hareket ettiği sıcak yaz günlerinde hüküm sürüyoruz.
Sakince değil, koştura koştura tüketmek istiyoruz yazı.
Bu konuda haklı mıyız haksız mıyız sorusuna takılmayacağım. Zira bütün bu pür telaş hallerimizi pandemi psikolojisine bağlıyorum. Zor ve bir anda neye uğradığımızı şaşırdığımız kış psikolojisine.
O psikolojiyi henüz üzerimizden atamamışken, yeni gelen korkutucu pandemi haberleriyle az buçuk yine bu kış da zor aylardan geçeceğimizi hisseder gibi bir çabuklukla atıyoruz kendimizi sokaklara, caddelere, plajlara, sayfiye yerlerine ve park bahçelere...
Sanki başımıza geleceği biliyor gibiyiz! Yine dört duvarlar gelecek mi acaba üstümüze bu sonbahar ve kış aylarında da sorusunu sormadan edemiyoruz kendimize.
Her ne kadar son gelen hasta artış rakamları ve alınan kısıtlama kararlarında halk olarak yüzde yüz bizim ihmalimiz olsa da yine de önlem almamakta direniyor ve gelecek kara kışı düşünüyoruz içten içe.
Hem tehlikenin boyutunun farkındalığıyla yaşıyoruz hem de tedbirleri uygulamamakta adeta direniyoruz!
Yine de tüm bunlara rağmen, kendimi toz pembe düşüncelere kaptırmak istiyor ve sanılanın aksine, pandemisiz geçecek yeni ayların hayalini kuruyor ve diliyorum.
Esen kalın.